İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
Değerli arkadaşlarımız sizler için yazdılar
Ahırkapı’ya yakın, minik limanı izleyen ikinci burcun solunda, demir kapısı özenle yenilenmiş bir kapı vardır. Bu kapı, "Gizli Bahçe" romanını andıran bir yeşillik içeren alanı açar. Topkapı Sarayı’nın bu kısmı, on dokuzuncu yüzyılda padişahlarca terk edilip kendi haline bırakılmıştır.
Kapının yakınında, İkinci Mahmut’un yaptırdığı fırınlar bulunuyordu. “Değirmenkapı” adı, bu fırınlarla ilişkilidir. Fransız işgali sırasında bu fırınlar onarılarak kullanılmıştır. Patikayı takip ederek, Fransızların İstanbul’daki kazılarından elde edilen Bizans kalıntılarına ulaşmak mümkün olabilirdi.
Topkapı Sarayı’nın Marmara tarafında, manzaranın belirgin unsuru mutfaklar ve yüksek duvarlarıdır; bu nedenle saray, Marmara'ya sırtını dönmüş bir görünüm sergiler. Sarayın Marmara tarafı, işlevsel olarak bir arka bahçe gibidir.
Saray arazisinin Marmara surlarıyla birleştiği köşede "Kuşhane" adlı bir alan bulunuyordu; burası kazların yetiştirildiği bir kümesti. Gülhane bölgesinde ise egzotik hayvanların barındırıldığı bir "Arslanhane" vardı. Fatih Sultan Mehmet, bu arslanhane ve kuşhane gibi yerleri kiliselerden dönüştürmüştü. Abdülaziz döneminde, arslanhane yeniden işler hale getirilmişti.
Topkapı Sarayı’nın Üçüncü Avlu’sunun doğu tarafında yer alan hamam-hazine dairesi grubu, "arka oda" olarak nitelendirilebilir. Hamam, kubbeleriyle tanınırken, entegre hazine dairesinin balkonundan (loccia) ayırt edilebilir.
Osmanlı döneminde hazine dairesi, sadece değerli taşlar değil, çeşitli nesneler ve evraklar da saklayan bir depo işlevi görüyordu. Bu nedenle, denize atıkların döküldüğü, mutfak bacalarına ve hamama yakın bir yerde bulunması prestijli bir yer olmasına engel teşkil ediyordu. Ayrıca, yapının çatıyla örtülü olması da prestijli bir yer olmamasını gösterir.
İncili Köşk, Marmara Surlarının önemli bir parçasıdır ve etkileyici altyapılarıyla dikkat çeker. Köşk, Sinan Paşa tarafından yaptırılmış ve "Sinan Paşa Köşkü" ya da "Çayır Köşkü" olarak da bilinir. Sinan Paşa, bu köşkü Üçüncü Murat’a hediye etmiştir. Üçüncü Murat köşkü çok sevmiş, ancak hastalığının ilerlediği günlerde burada top atışları sırasında camların kırılması onu moral olarak etkilemiş ve ağlamıştır.
İncili Köşk, Bizans döneminde Soteros (Saint Sauveur) İsa ayazmasının üzerine inşa edilmiştir. Ayazmanın suyu, özellikle gut hastalığına iyi geldiği düşünüldüğünden, bölge halkı ve hastalar tarafından sıkça ziyaret edilirdi. Padişah, bu geleneksel ziyaretleri teşvik etmiş ve zaman zaman ziyaretçilere yardımda bulunmuştur. Bu tolerans 1821 Yunan İsyanı'na kadar devam etti.
Marmara surlarının denize sıfır olması esas olup, zamanla sahil şeridi oluşmuş ve Bizanslılar surları Marmara'ya doğru ilerleterek bu durumu kontrol altına almıştır. Bugün, Ahırkapı’dan Sarayburnu’na doğru yürüyüş yapıldığında, İncili Köşk’ün altyapısı görülebilir ve yedi basamaklı ayazmanın kalıntılarına ulaşılabilir.
Mütareke döneminde Fransız işgal ordusu Gülhane bölgesine yerleşti ve şaraplarını saklamak için bölgedeki Bizans mahzenlerine rastladı. Bu keşif, Fransızları arkeolojik kazılara yönlendirdi. Atina’daki Demangel adlı arkeolog subay, Gülhane’ye çağrıldı ve bölgedeki kazılar, ölçme ve kayıt işlemleri başladı.
Bu çalışmalar sonucunda, Demangel ve Mamboury'nin yazdığı “Le Quartier des Manganes – Et la Première Région de Constantinople” adlı önemli bir eser ortaya çıktı. Eser, Gülhane bölgesinin arkeolojisi hakkında kapsamlı bilgi sunar ve bu alanda yapılan en önemli çalışmalardan biridir.
Aya Yorgi Manastırı, Boğaz'a hakim bir bölgede yer alıyordu ve Fransız vakanüvisler tarafından Boğaz’la özdeşleştirilen “Aya Yorgi’nin Kolu” olarak anılıyordu. Günümüzde, bu kompleksin kalıntıları İncili Köşk’ün arkasında yer almakta ve Rumeli Demiryolu bu kalıntılardan geçmektedir.
Tanzimat sürecinde, Osmanlı Devleti'nin en önemli sorunlarından biri gayri Müslimlerle ilgiliydi. Balkanlar'da yoğun olarak bulunan gayri Müslim nüfus, hem Avrupa'nın Osmanlı'ya karşı baskı aracı olarak kullanıyordu hem de Osmanlı, bu nüfusu kazanmak zorundaydı. Bu nedenle, demiryolu projeleriyle Balkanlar’ın ekonomik entegrasyonu ve askeri sevkiyatın kolaylaştırılması hedeflendi.
Topkapı Sarayı, fiilen İkinci Mahmut döneminde terk edildi ve Mahmut, çalışma ve ikametgahını Beşiktaş’taki yeni sarayına taşıdı (sonradan Dolmabahçe Sarayı olarak bilinecek). Topkapı Sarayı, 1820-1910 yılları arasında "Eski Saray" olarak yaşadı; burada yaşlı cariyeler, emekli harem ağaları ve Kutsal Emanetler ile Hazineye göz kulak olan Enderun Hademeleri bulunuyordu. Abdülaziz tahttan indirildikten sonra, haremi Topkapı Sarayı’na yerleştirildi ve annesi Pertevniyal de burada hayatını kaybetti.